top of page

Cavidan Çobanoğlu, kendi deyişi ile ‘Cumhuriyet’in onuncu yılında’, 1933’te Ayvalık'ta dünyaya gelmiş. Annesi Emine Keklik (d. 1893) ve babası Eşref Keklik (d. 1888) Üsküp'ten iki erkek çocuklarıyla birlikte gelmişler Türkiye'ye. Eşref Bey Üsküp'ten Türkiye'ye taşınan yedi erkek kardeşten üçüncüsüymüş. Cavidan Hanım, “Babamlar Üsküp'te bakkal işletiyormuş, oradaki bütün varlıklarını bırakıp Türkiye'ye gelmişler. Çalışıp burada yeni bir hayat kurmuşlar.” diye anlatıyor. 

22 Eylül 1939’da meydana gelen ve büyük bir yıkıma neden olan Dikili Depremi’nden sonra ailesi, Cavidan Hanım'ın hala oturduğu bu evi satın alıp Bergama’ya taşınmışlar. Evin ilk sahibinin bir Rum doktor olduğu biliniyor. Mübadele öncesi sokaklarında bir şarküteri, bir manifaturacı ve bir bakkal toptancısı; tam karşılarında ise bir şaraphane bulunmaktaymış. Geçmiş günlerin birinde Cavidan Hanım evde yokken çalınan, giriş kapısının üstündeki mermer levhada evin 1857 yılında yapıldığı yazılıymış. Ailesiyle Bergama'ya yerleşen Eşref Bey, buz fabrikası işleten kardeşinin ürettiği buzların perakende satışını yapmış ve daha sonra onunla birlikte Bergama’nın efsane gazozları Ender ve Kermes’i üretmeye başlamış. 

Cavidan Hanım, belki de Türkiye’deki ilk anaokulu öğrencilerinden. Daha altı yaşındayken Kızıl Avlu'nun karşısında, günümüzde oto yıkama dükkânı olarak kullanılan alandaki evde emekli bir doktorun eşi tarafından kurulan, ‘şarkılar söyleyip oyunlar oynardık’ diye bahsettiği anaokuluna başlamış. Anaokulu günlerine ilişkin unutamadığı bir anısını şöyle anlatıyor: “Bir öğle uykusu öncesinde bahçedeki incir ağacının meyvelerinden canım çok istediği için öğretmenden izin istemeden yedim. O gün öğle uykusuna yattığımda yatakta kıvrım kıvrım kıvrandığımı gören öğretmenim, arkadaşlarım çıktıktan sonra beni yanına çağırıp ‘Cavidan, bugün neden uyumadın?’ diye sordu. Ben de mahcup bir şekilde ‘Bahçedeki incirden yedim, haram yediğim için de uyuyamadım’ diye cevap verdim. Öğretmenim ‘Olur mu öyle şey! O ağaç siz meyvelerini yiyesiniz diye dikilmiş oraya.’ diyerek beni teselli etmişti.”

"Bu çalışmanın tüm içeriğine ulaşmak için bilgisayardan görüntüleyiniz. 

Bu bölüm mobil görünüme uygun değildir."

CAVİDAN ÇOBANOĞLU

FOTOĞRAFLAR VE METİN:

SEDA TULUN

SedaTulun_CavidanCobanoglu_IMG_2493_72dp
02a_72dpi.jpg
02c_1957_72dpi.jpg
02b_72dpi.jpg

İlkokul birinci sınıfı Kadri İlkokulu'nda okuyan Cavidan Hanım, öğretmeni subay olunca 14 Eylül İlkokulu’na geçmiş, sonrasında da Zübeyde Hanım Ortaokulu'nda eğitimine devam etmiş. Her öğle vakti okuldan eve yürüyerek yemeğe gelirmiş. “On dört yaşından sonra başımı örtmeden ya da pardesü giymeden komşuya gitmezdim.” diye anlatan Cavidan Hanım, babası Eşref Bey’in muhafazakâr biri olmasına rağmen eğitimine Kız Sanat Okulu'nda devam etmesine izin vermiş. Annesi Emine Hanım'ın rahatsızlığı nedeniyle eğitimine bir yıl ara vermek zorunda kaldığı dönemde evde dikiş dikmeye devam edip kendi kendinin öğretmeni olmuş. Ertesi sene okula geri dönmüş. Öğretmenlerinden biri derslerdeki başarısında, okula gidemediği o bir yıl boyunca evde dikiş dikmeye devam etmesinin büyük etkisi olduğunu söylermiş. Hem mahalleye hem aşağıya (Bergama) uzun yıllar dikiş dikmiş. Kaç gelinlik, kaç nişanlık diktiğini hatırlamıyor. İşini öyle çok seviyor ki, beyaz bir kumaşın üstüne onlarca, belki de yüzlerce siyah puantiyeyi eliyle işliyor. Sonra bu kumaştan kendisine güzel bir elbise dikiyor; bir de fotoğraf çektiriyor elbisesiyle. Nişanlığını ve gelinliğini de kendisi diken Cavidan Hanım’ın terzilik yaptığı zamanlarda en yoğun işi düğün işiymiş; tepsi tepsi kıyafetler hazırlanırmış o zamanlar. Nikâh önü, düğün sonu, tepsi ardı...  

01a_72dpi.jpg

Cavidan Hanım, eşi İbrahim Bey (d. 1929, Kastamonu) ile bir sinema çıkışı, bir tanıdıkları vasıtasıyla karşılaşıp tanışmış. Eşi abisinin yanında otobüs işletmeciliği yapıyormuş o dönem. Cavidan Hanım ile tanıştıktan sonra, otobüs işini bırakıp Manisa'ya yerleşmek isteyen abisiyle yollarını ayırmış, Bergama Vergi Dairesi'nde memur olarak işe başlamış.

Cavidan Hanım ve İbrahim Bey 9 Haziran 1957’de nişanlanmışlar. Cavidan Hanım'ın yüzüğünü o gün Bergama'yı ziyaret etmekte olan dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar takmış. O yıllarda müstakbel damat dahil tek bir erkek bile olmazmış bu tip törenlerde; bu nedenle yüzüğü bir erkek olarak Bayar’ın takması da önemliymiş. Bergama Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’ni gezen Celal Bayar'a yanındakiler ‘Halkevi’nde bir nişan töreni var, yüzüğü siz takmak ister misiniz?’, diye sorduklarında Bayar'ın da ‘Seve seve!’ dediğini söylemişler Cavidan Hanım'a. Bir sene sonra ‘nikâha da çağırın’ demiş birkaç tanıdık. Ama hem İbrahim Bey'e, hem de Cavidan Hanım'a ayıp gelmiş bir devlet görevlisini çağırmak. 

Cavidan Hanım kasım ayında olan düğününden önce kına gecesi yapmak istememiş. Gerekçesini şöyle anlatıyor: “Bu yaşıma kadar kına yakmadım, o zamanlar kırmızı oje vardı, onu sürerdik.'' Geleneksel olan kına gecesi ve devamındaki diğer adetleri istemediğini ve ailesinin de bu duruma rıza gösterdiğini söylüyor. Düğünün bir gün öncesinde hatim duası yapılmış. Düğün öğleden sonra başlayıp akşama kadar devam edermiş ve yine erkekler olmazmış. Düğün gecesi erkek tarafı takısını takar ve gelini aile evine bırakırmış. Ertesi gün damat tarafı gelini alır kendi evine götürürmüş. Gelinin ailesi de takıları gelin evden ayrılmadan hemen önce takarmış. 

“Bizde kavga gürültü hiç olmazdı, sesin yükseldiği bile olmadı.” diyor Cavidan Hanım hem aile evinden, hem de eşiyle evli olduğu zamanlardan bahsederken. Eşi vefat ettiğinde 57 yıldır evlilermiş. “Bir kere bile darılıp küsmedik, kalplerimizi kırmadık” diyor. Eşref Bey’den bahsederken yüzünde bir tebessüm oluşuyor ve eşini ne kadar çok sevdiğini anlatıyor. İstanbul'daki görümcelerini ziyarete gittiklerinin daha üçüncü gününde ‘masanın üstü evrak dolmuştur’ diye, belki de eşinden daha çok kendisinin telaşlandığını hatırlıyor. 

Bir kızı, bir de oğlu olmuş Cavidan Hanım’ın. 40 yaşındayken hayatını kaybeden oğlu Cihan’dan iki erkek, kızı Canan’dan da bir kız, bir erkek torunu var. Hepsinden bahsederken ayrı ayrı gurur duyduğu gözlerinden belli oluyor. Torunları da büyümüş, hatta onlardan biri olan Hikmet Sezenler'in de bir çocuğu dünyaya gelmiş. Cavidan Hanım, torununun çocuğunu görebildiği için ne kadar mutlu olduğundan bahsediyor.

01b_72dpi.jpg
01d_72dpi.jpg
01c_72dpi.jpg

Mahalledeki Hıdırellez pikniklerini anlatıyor Cavidan Hanım. Bütün Bergama, Akropol'ün eteklerindeki yol boyunu kaplayan çam ağaçlarının altında piknik yaparmış. Hıdırellez dışında da pikniklere, açık hava konserlerine ve İzmir Fuarı'na da giderlermiş: “Bir otobüs dolusu kadın ve çocuk giderdik” diyor. Son otobüsü kaçırdıkları bir gece o kadar kalabalıklarmış ki ek olarak konulan otobüs seferinde koridorlar bile dolmuş.

Şimdilerde Cavidan Hanım bütün dünyayı etkileyen Covid-19 salgınından dolayı evinden dışarı pek çıkamıyor. Pandemi nedeniyle dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye'de de sosyal hayatın durduğu 2020 yılının Mart ayında, bahçesinde yetiştirdiği su kabaklarını sulamaya giderken iki basamaklı merdivenden düşerek bacağını kırmış. Hem karantina, hem de bu sağlık problemi Cavidan Hanım'ı iyice eve hapsetmiş. Neredeyse her gün ziyaretine gelen, çocukluklarını bildiği komşuları Nazife Hanım ve Halil Bey ile mahalleye yeni taşınan Gül Hanım sayesinde beş çaylarında sosyalleşmeye devam ediyor. Televizyon dizilerini izlemektense bulmaca çözmeyi tercih ediyor. Geçirdiği katarakt ameliyatı bu yaşlarında bile gözlük kullanmadan rahatça okumasını ve bulmaca çözmesini sağlıyor. Kullandığı akıllı telefondan torunlarının fotoğraflarına bakıyor ve Whatsapp uygulamasını kullanarak kızı Canan Hanım, torunları ve komşularıyla haberleşiyor.

SedaTulun_CavidanCobanoglu_IMG_2565_72dp
bottom of page