Tabak Köprü Çıkmazı Sokağı'nı ilk kez Karatabak* İsmail Araç'tan duydum. Yıllardır önünden geçtiğim bir sokak olduğunu ama bir kere bile içeriye girmediğimi fark ettim. Hatta o mavi badanalı, herkesin muhakkak fotoğrafını çektiği ya da önünde fotoğraf çektirdiği, meşhur mor kapılı evin bu sokağa ait olduğunu bile sonradan anladım. Ustamla yaptığım bir söyleşi sırasında çocukluğunun bu çıkmazda geçtiğini söyledi. İsmail Usta'nın mesleğini bu sokak mı belirlemişti? Çocukluğunda tabakhanelerin Selinos Deresi boyunda olduğunu, çıkmaza çok yakın olan Tabak Köprü'den, derenin içinde ellerinde büyük etleme
bıçaklarıyla deri sıyıran heybetli adamları izlediğini ve onu kesecekler, diye korktuğunu anlatmıştı. Kale Mahallesi'ne yaptığım bir yürüyüş sırasında çıkmazı buldum, aklıma sabitledim. Çıkmaza ilk defa girdiğimde çok tatlı bir köpek, iki üç kedi ve bir sürü rengârenk akşamsefası vardı.
Talat Paşa Mahallesi'nde bulunan çıkmaz, adını Roma Dönemi Pergamon'unda Selinos Deresi üzerine inşa edilmiş Tabak Köprü'ye çok yakın olduğu için almış olmalı. Tabak Köprü, Kale Mahallesi'ne dâhil olan Talat Paşa Mahallesi ile düzlükteki Selçuk Mahallesi’ni bugün hala birbirine bağlıyor. Bergama'da yaşayan Rum Cemaati'nin 1914-1922 yılları arasında hazırladığı haritaya göre bu mahalle Ermeniler’in yaşadığı bir bölge.
Y şeklinde olan Tabak Köprü Çıkmazı'nda, altı hanenin içinde yaşam devam ederken dört ev çoktan yıkılmış durumda. Çatalın sağ kısmında yaşam normal akışında seyrediyor, sol kısımda ise yıkılmış evler, bakımsız kalmış çiçekler ve Şadiye Araç’ın hastalığı ile yaşam neredeyse durmuş gibi.
Mor gündüzsefası çiçeği ile rengârenk akşamsefası çiçeklerinin bir arada olduğu bir çıkmaz burası. En eski evlerinin 19. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendiği Kale Mahallesi'nin bu kendi halindeki çıkmazının sakinleri yıllar içinde değişti, yeni komşular geldi, yıkılan evler yeniden inşa edildi ve çıkmaz şimdiki halini aldı. Tabak Köprü Çıkmazı Sokağı, arkadaş arayan meraklı kedi Boncuk; sevimli köpek Kuçu; yıkılmış duvarların üzerinde gezen horozlar, tavuklar; yaratıcı oyunlar kuran Ömer; mor, yeşil, mavi, kahverengi tahta, demir kapılar; bakımsız kalmış asma ve sardunyalar; yağ tenekesinde yetişen turuncu kudret narı meyveleri ve kırmızı güller; akşamsefaları ardına gizlenmiş tarihi bir çeşme; akşamüstleri yapılan kapı önü sohbetleri; evlerin duvarlarındaki birbiri üzerine geçmiş katmanlar; farklı dönemlere ait taşlar ve malzemeler ile inşa edilmiş bazısı yıkık, bazısı sağlam duvarlar ile hem çok eskiye ait hem de tam bugüne… Ve kim bilir belki de Hicap Hanımlar’ın penceresindeki radyoda çalan müzikler hâlâ duyulmaktadır.
*Karatabak: Elektrik ve makine kullanmadan tamamen kol gücüyle deri tabaklayan kişi.
TABAK KÖPRÜ ÇIKMAZI SOKAĞI - NO: 1
Tabak Köprü Çıkmazı'nın hemen girişinde, soldaki büyük evde Hüsniye Geçerer tek başına yaşıyor. Evin Hüsniye Hanımlar'dan önceki sahipleri Süleyman ile Hicap Baran, bu evde 1940’lı yıllarda yaşamışlar. Esas evleri bugün Alan Sokağı’ndaki 12 numaralı büyük binaymış. Daha sonra bahçelerine 1 numaralı evi sıfırdan yaptırmışlar ve iki evi birleştirip bugünkü hâline getirmişler. Bu çıkmazda yedi yıl yaşayan 1930, Bergama doğumlu Eşref Taşkın'ın anlattıklarına göre kimsenin evinde radyo yokken sokağın varlıklı sakinlerinden Baran ailesinde radyo varmış. Bahar ve yaz mevsimlerinde radyoyu pencerenin önüne çıkarır, tüm sokağa müzik yayını yaparlarmış.
Hüsniye Geçerer, 1946 yılında, Kale Mahallesi'nde bulunan, Bergama'nın en eski camisi Ulu Camii'ne çok yakın bir evde doğmuş. Yugoslavya'dan Bergama'ya geldiklerinde annesi beş, babası yedi yaşındaymış. Hüsniye Hanım'ın babaannesi Türkçe bilmediği için ondan Yugoslavca öğrenmiş. Eşi Şerafettin Geçerer de Üsküplü imiş. İkisinin babaannesi de Yugoslavya'daki köylerinden eski arkadaş oldukları için evlilikleri uygun görülmüş. Hüsniye Hanım, kendinden 13 yaş büyük Şerafettin Bey ile 18 yaşındayken nişanlanmış. Daha çok Arnavut ve Yugoslav göçmenlerin yerleştiği Talat Paşa Mahallesi Tabak Köprü Çıkmazı'ndaki evine tam 50 yıl önce, 1970 yılında gelin olarak gelmiş. İki erkek ve bir kız çocukları olmuş. Gençliğinde Almanya'da yaşayan Şerafettin Bey, Arasta'daki dükkânında ayakkabı alıp satarmış. 1997 yılında vefat etmiş.
Hüsniye Hanım Kadri İlkokulu'nu bitirdikten sonra dört yıl da Akşam Sanat Okulu'nda dikiş nakış kursuna gittiğini, sınıftaki herkesten daha becerikli olduğunu ve öğretmeninin onun yaptığı işleri panoya asıp sergilediğini anlatıyor. Babası “olmaz” demeseymiş o da dikiş nakış öğretmenliği yapacakmış. Tütün zamanı tarlada çalışması gerektiği için sınava bile girememiş.
Mahalledeki eski günleri o da diğer sokak sakinleri gibi hasretle anıyor. Hıdrellez gecelerinde sokağın ortasına ateş yakıp üzerinden atladıklarını ve sokaktaki herkesin çok eğlendiğini hatırlıyor. Çalışmayı çok seven Hüsniye Hanım, neredeyse her gün Kula Bayırı’ndaki tarlasına çalışmaya gidiyor. Tarlasındaki zeytin ve incir ağaçları ve ekip biçtiği sebzeler ile ilgileniyor. Ayrıca haftanın iki günü de, pazartesi ve cumartesi pazarlarına gidip yetiştirdiği ürünleri satıyor. Evde kaldığı zamanlarda da boş oturamayan Hüsniye Hanım kendisine mutlaka yapacak bir iş buluyor.
TABAK KÖPRÜ ÇIKMAZI SOKAĞI - NO: 2
Çıkmazın girişinde sağ tarafta, mavi boyalı, mor sarmaşıklı ve mor kapılı güzel bir ev var. Kale Mahallesi’ni görmeye gelip de bu evin fotoğrafını çekmeyen ya da önünde durup fotoğraf çektirmeyen yoktur muhtemelen. İşte bu 2 numaralı evde 1940 doğumlu Muradiye Herdurak, gelini Nimet Hanım ve torunları Yağmur, İrem ve Ece ile yaşıyor. Oğlu Tevfik Fikret Herdurak ise Azerbeycan'da çalışıyor.
Tevfik Fikret Herdurak, evlerinin kendilerinden önceki sahibinin Greko adında sarraflık yapan bir Bergamalı Ermeni olduğunu söylüyor. Hikmet Bey'in babaları dört aile olarak mübadele ile Selanik'in Kayalar Köyü'nden gelince bu eve yerleşiyorlar ve tavan arasında Greko'ya ait fotoğraflar buluyorlar. Tanzimat Fermanı ile başlayan süreçte özellikle de 1856 yılında yayınlanan Islahat Fermanı ile Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan gayrimüslim azınlıklara verilen eşitlik ve haklarla Rum, Ermeni ve Yahudiler’in kendi mimari tarzlarını yansıtan ve daha dayanıklı evler yapmaya başladıkları biliniyor. Tevfik Bey evlerinin her ne kadar 1700'lerde inşa edilmiş olabileceğini söylese de 1856 yılından sonra inşa edilmiş olması muhtemel.
Hem anne hem baba tarafı Yugoslav göçmeni olan Muradiye Hanım, Kale Mahallesi'nin Meyhane Boğazı Mevkii'nde dünyaya geliyor. Gazi Paşa İlkokulu'nu bitirdikten sonra yine mahalledeki Küçük Alan'da Raife Hanım'ın terzi dükkânında çırak olarak çalışmaya başlıyor ve orada her çeşit dikiş dikmeyi öğreniyor. Özellikle gelinlikler ve Ramazan ayında da sahura kadar bayramlıklar dikiyorlar. Muradiye Hanım çok farklı, asil ve kibar bir kadın olduğunu söylediği Soğandere Sokağı'nda oturan Emeti Hanım ile tanışıyor ve ondan kumaş çiçekler yapmayı öğreniyor. Kumaştan demet demet kasımpatı, sümbül ve gelincik yapıyor.
1966 yılında görücü usulüyle Hikmet Herdurak ile evlenerek hala oturmakta olduğu eve gelin geliyor. Bir oğulları ve bir kızları oluyor. Bu evde uzun yıllar boyunca kayınpederi ve kayınvalidesi ile yaşıyor. Muradiye Hanım, annesinin onu bağlarda tütün tarlasında çalıştığı bir günün akşamında dünyaya getirdiğini ve bu yüzden de hayatının hep iş yaparak geçtiğini söylüyor. Yaşına göre çok zinde olan Muradiye Hanım her yıl evinin mavi badanasını kendisinin yaptığını ve bu özel mavi rengini de farklı boyalar karıştırarak kendisinin hazırladığını anlatıyor. Muradiye Herdurak'ın evinin içindeki özen, temizlik ve misafirperverlik evin dışına da yansıyor.
Kale Mahallesi'nde geçmiş yıllarda kına geceleri, düğünler ve nişanlar geniş avlulu evlerde yapılırmış. Muradiye Hanımlar’ın evi sokağın büyük avlulu evlerinden biri olduğu için sokaktaki birçok gencin güzel anılarına, heyecanlarına şahit olmuş. "Hıdrellez’de bizim sokak eğlenceden kalkar kopardı. Ne çalgılar, ne oynamaklar!" diyor Muradiye Hanım. Ramazan ayında ise yine Muradiye Hanımlar’ın avlusunda ya da komşuları Lütfiye Hanımlar’ın büyük balkonunda mahallenin tüm kadınları ile teravih namazı kılarlar, sonrasında ise çaylar, ikramlar eşliğinde sohbet ederlermiş. Komşular Muradiye Hanım’a oturmaya gelir, o dikiş dikerken laflarlar ve Muradiye Hanım da işlerini nasıl bitirdiğini anlamazmış. Bir de komşularıyla Parmak Batıran Caddesi’ndeki bahçelerine piknik yapmaya giderlermiş. Bahçelerinde zeytin, armut ve Antep fıstığı ağaçları varmış. Taze böreklerini yanlarına alırlar, bir yandan eğlenirken bir yandan da sohbet ederek zeytinleri toplarlarmış. O mevkie neden ‘parmak batıran’ dendiğini de şöyle anlatıyor: “Parmak Batıran’daki derenin oralarda kayalık gibi bir yerde altından su kaynayan bir oyuk vardı. İnsanlar gelir oyuğa parmağını batırır ve dilek dilerdi. Parmaklarını çektiklerinde su kaynarsa dileklerinin gerçekleşeceğine inanırlardı.”
Muradiye Hanım mahallenin eski zamanlarını özlemle hatırlıyor: “Çok güzel komşuluk yapardık, birbirimize gidip gelir, dertlerimize ortak olurduk. Çok bağlıydık. Burada oturanların hepsi farklı yerlerden gelmiş muhacirlerdi. Bizim burada daha çok Arnavut, Yugoslav göçmeni vardı. Köylerden de gelen olmuş tabii. Eskiler yok şimdi, ya öldüler ya da buradan taşındılar. Mezara gidenleri mezara, gezmeye gidenleri gezmeye geçirdim işte; eski insanlar kalmadı.”
Muradiye Hanım, eşi Hikmet Herdurak ve oğulları Tevfik Fikret Herdurak ile evlerini aile pansiyonu olarak işletmişler. Bergama'nın ilk ev pansiyonu olan Nike Pansiyon 1987 ile 1999 yılları arasında Bergama'ya gelen birçok yabancı turisti ağırlamış.
Tevfik Bey gençlik yıllarında İngilizce öğrenmekten, farklı insanlarla tanışmaktan ve onlarla sohbet etmekten müthiş keyif aldığını söylüyor. 1983-1984 yıllarında Bergama'ya gelen turistleri şimdi Bergama Kültür Merkezi'nin olduğu yerde bulunan Bergama otogarında karşıladıktan sonra onları otele yerleştirirmiş. Onlarla arkadaş olur, Pergamon Akropoli'ne götürür ve mutlaka da evlerine getirirmiş. Gelen turistlere soğukluk* ya da yemek ikram ederlerken bazı turistler onların evinde kalmak istermiş. Bunun üzerine Hikmet Bey “Madem bizde kalmak istiyorlar. O zaman evimizi turistlere açalım.” demiş ve Nike Pansiyon'u açmışlar. Turistler, aile sıcaklığında ve tertemiz hizmet sunan bu pansiyondan çok memnun ayrılırlarmış. Memleketlerine döndüklerinde muhakkak bir teşekkür kartı ve Bergama'da çektikleri fotoğrafları gönderirlermiş pansiyona. Özellikle de yılbaşında evlerine yeni yıl kartları yağarmış, karşılıklı olarak Tevfik Beyler de onlara yeni yıl kartları atarlarmış. Muradiye Hanım'ın yaptığı reçel, yemek ve taze meyve sularına bayılan turistlere haftada bir iki gece de canlı müzik eşliğinde Türk gecesi tertip ederler veya Çandarlı ve Paşa Ilıcası'na tur düzenlerlermiş. O dönemde yurtdışında basılan turizm rehberlerinde Nike Pansiyon çok iyi yorumlarla yer alırmış. “Nike Pansiyon'da konaklamasanız bile bir uğrayıp taze meyve sularından mutlaka için.” yazıyormuş rehberde. 1988 yılında Tevfik Bey'in turistler için kendi hazırladığı Bergama haritası Turizm Bakanlığı tarafından onaylanıp basılmış.
1992 yılında önemli bir kısmı Bergama'da çekilen, yönetmenliğini Atıf Yılmaz'ın yaptığı Düş Gezginleri filminin bir bölümü bu evde çekilmiş. Dönemin tabularını sarsan filmin başrollerinde Meral Oğuz, Lale Mansur ve Yaman Okay yer alıyor. İki kadının aşkını anlatan Düş Gezginleri’nde, Muradiye Hanımlar’ın evinden, dönemin Bergama Belediye Başkanı Sefa Taşkın’a ait Abacıhan Sokak’taki bir evden, Şen Sineması'ndan, Bergama’daki ören yerlerinden ve Kozak'taki piknik alanından görüntüler görmek mümkün. Filmin bir sahnesinde de Hikmet Bey arkadaşlarıyla, karşılarındaki evin önünde tavla oynuyor. Film ekibinin kuaför ve makyözlüğünü yapan, çekimlerden sonraki yıllarda ünlü bir oyuncu ve şarkıcı olan Suzan Kardeş, Muradiye Hanım'ın saçlarını kesmiş. Sonrasında bu evde TRT bir sabah programı da çekmiş ama program hiç yayınlanmamış.
Geçmiş yıllarda evlerde su olmadığı için mahallenin birçok sokağında olduğu gibi bu evin duvarında de eskiden bir de çeşme varmış. Yıllar önce suyu kesilen ve atıl duruma düşüp unutulan çeşme, rengârenk akşamsefalarının arasında kaybolmuş. Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda hakkında bilgiye ulaşılamadığı için Bergama Kültürel Varlık Envanteri'nde henüz kaydı yok. Çeşmenin tam olarak kaç yılında yapıldığı bilinmiyor ancak bu çıkmazda yaşayan İsmail Araç ve Eşref Taşkın'ın anlattıklarına göre 1940'larda yapılmış olmalı. Eşref Taşkın çeşmenin üzerinde tam olarak 'Serezli İbrahim oğlu Kasap Ahmet Ağa hayratı' yazdığını hatırlıyor. Bu bilgiden de çeşmenin o yıllarda Numara 4'te yaşayan Kasap Ahmet Ağa tarafından yaptırılmış olabileceği sonucu çıkıyor.
*Soğukluk: Balkan göçmenlerinin yaz meyvelerinden yaptıkları soğuk içilen hoşafa benzeyen içecek
TABAK KÖPRÜ ÇIKMAZI SOKAĞI - NO: 3
Numara 3’te yani Numara 1’in bitişiğindeki evde pazarlarda patates sergisi açan Şevket Talihsiz ve ailesi yaşıyormuş. İsmail Araç’ın anlattıklarına göre 1940’lı yıllarda otuzlu yaşlarında olan Şevket Bey’in iki katlı evi o zamanlarda bile harap haldeymiş. Muradiye Herdurak 54 yıl önce bu çıkmaza geldiğinde bu evin tamamen yıkık durumda olduğunu hatırlıyor. Şevket Beyler’den hemen sonra bu ev tamamen çökmüş olmalı; şimdi yıkıntıların içinde bir incir, bir de ceviz ağacı bulunuyor.
TABAK KÖPRÜ ÇIKMAZI SOKAĞI - NO: 4
4 numaralı hanenin yeşil ahşap kapısının ardında Hüsniye Geçerer'in köpeği Kuçu, tavuk ve horozları yaşıyor. Yer Hüsniye Hanım'a ait fakat içindeki iki katlı ev ve dam yıkılmış, harap durumda. Dört numaranın kapısı eskiden iki katlı evin girişi iken, arkasındaki taş söveleri hala ayakta kalmış ahşap kapı ise damın girişiymiş. İçeride bir de Hüsniye Hanım'ın ocağı var, çoğu zaman yemeklerini orda pişiriyor ve ocağı yaktığında önce tüm sokak duman altında kalıyor, ardından pişirdiği yemeğin kokusu sarıyor çıkmazı.
Bu evde 1940’lı yıllarda Kasap Ahmet Ağa ve karısı Hürmüz Hanım oturmuşlar. Yunanistan'ın Serez şehrinden mübadele ile Bergama'ya gelen Kasap Ahmet Ağa oturduğu çıkmaza bir çeşme yaptırıp kitabesine de kendi ismini yazdırmış. Eşref Taşkın'ın anlattığına göre Kasap Ahmet Ağa yarım Türkçesi ile Hicap Hanım ve Süleyman Bey'den radyoyu açmalarını isterken "Rado çalar?" diye sorarmış. Hürmüz Hanım ise Eşref Bey ilkokul dördüncü sınıfta okurken ona mektup yazdırtır ve ondan kendisine gelen mektupları da okumasını istermiş. Ahmet Bey aşağıdaki kasap dükkânını evden görebilmek için evlerine bir pencere açtırmış fakat pencereden her baktıklarında Muradiye ve Hikmet Herdurak’ın da bahçelerini gördüklerinden Hikmet Bey bundan rahatsız olmuş ve pencereyi kapatmalarını istemiş.
Kasap Ahmet Ağa ve ailesinden sonra Boşnak Fikriye Hanımlar ve onlardan sonra da Kınık’tan gelen Habibe Hanım ile peynirci Cemal Bey yaşamış dört numarada.
TABAK KÖPRÜ ÇIKMAZI SOKAĞI - NO: 5
5 Numara’da ise iki aile bir arada, Mustafa ve İbrahim kardeşler ile eşleri Fatmalar yaşıyormuş. Muradiye Hanım bu iki aile ile komşuluk yaptıklarını anlatıyor. Komşular, Fatmaları karıştırmamak için birine Büyük Fatma diğerine ise Küçük Fatma dermiş. Mahalleye 25 yıl önce taşınan Sabahat Halavut da geldiklerinde evin yıkık olduğunu söylüyor. Evin yıkıntılarını ise arka evde yaşayan komşuları temizlemiş ve düzlemiş.
TABAK KÖPRÜ ÇIKMAZI SOKAĞI - NO: 8
8 numarada Recep Cengiz, eşi Nuray ve oğulları Ömer yaşıyor. Recep Bey 1967, Samsun, Bafra doğumlu. Eşi Nuray Hanım ise 1977, İstanbul, Şile doğumlu. Biri oğlan, biri kız olmak üzere iki çocukları var. Aile 1992 yılında iş için İstanbul, Şile’den Aliağa'ya geliyor. Kızları Bergama'da evlenince, gurbetlik çekmesin diye 2015 yılında Bergama'ya, bu çıkmaza yerleşiyorlar. Kızlarından bir erkek, bir kız torunları var. İlk taşındıklarında sokağa alışana kadar biraz zorlandıklarını ama evlerini çok sevdiklerini söylüyorlar.
Yedi yaşındaki oğulları Ömer çıkmazdaki tek çocuk olduğu için genelde canı sıkılıyor fakat her zaman farklı bir oyun kurarak günü geçirebiliyor. Ömer'in en iyi arkadaşları çıkmazdaki iki minik yaramaz kedi yavrusu. İki kardeşten birine yuva buldukları için Ömer artık tek arkadaşı Boncuk ile oynuyor. Ömer ilkokula başladığı için çok mutlu, her sabah koşarak gidiyor okula. Her ne kadar pandemi sebebiyle okula sadece iki gün gidebiliyor olsa da arkadaşlarıyla bir arada olmaktan çok memnun.
TABAK KÖPRÜ ÇIKMAZI SOKAĞI - NO: 10
Numara 10, Y şeklindeki çıkmaz sokağın sağa ve sola ayrılan kısımlarının tam ortasında yer alıyor. Nesibe Özçam, bu evde 1984 yılından beri eşi Halil Özçam ile yaşıyor. 1950, Bergama, Çitköy doğumlu Nesibe Hanım köyde ilkokulu bitirdikten sonra 15 yaşındayken eşi Halil Bey ile evleniyor. İki oğlan, iki kız, dört çocukları oluyor. Bergama'ya hem çalışmak hem de çocuklarını okutabilmek için taşınıyorlar ve Tabak Köprü Çıkmazı'na yerleşiyorlar. 1980'lerde Üç Kemer Köprüsü'nün yakınındaki deri fabrikasında eşi Halil Bey ile birlikte fabrika kapanana kadar çalışıyorlar.
1930 yılında Tabak Köprü’ye çok yakın başka bir evde doğan Eşref Taşkın, Sarraf Niyazi Bey'e ait olan bu on numaralı evde ailesi ile 10-17 yaşlarındayken 7 yıl boyunca yaşamış. Annesi Nahide Hanım ve babası İsa Bey’in ilk çocukları olan Eşref Bey’den sonra Sevim, Servet, Sevil ve Kadri isimlerinde üç kız ve bir erkek çocukları daha olmuş. İlkokul üçüncü sınıfa kadar 14 Eylül İlkokulu’nda okuyan Eşref Bey, Gazi Paşa İlkokulu’ndan mezun olmuş. Numara 1'de Eşref Bey'den iki yaş küçük, kız kardeşi Sevim Taşkın ile yaşıt; Eşref Bey'in ilk sevgilisi siyah gözlükleri olan Nesrin yaşıyormuş. Eşref Bey 15-16 yaşlarındayken bir gün Nesrin Hanım Sevim Taşkın'a “Abine mektup vereceğim.” demiş. Eşref Bey de “Versin.” deyince Nesrin Hanım bir mektup ve bir mendil yollamış. Eşref Bey de ona, o zaman İş Bankası’nın karşısındaki Pamukçu Pasajı’nın dibinde bulunan Ulukayalar'ın tuhafiye dükkânından rengârenk çiçekli bir saç tokası alıp hediye etmiş. Nesrin Hanım sokaktan taşınınca bir daha görüşmemişler. Tabak Köprü’nün tam karşısındaki Roma Dönemi’nde inşa edilmiş Kızıl Avlu’nun tonozlarının üzerinde yer alan babasının dükkânın tabelasında “Süt Yoğurt Evi İsa Taşkın” yazarmış. Eşref Bey 15 yaşlarındayken her sabah Tabak Köprü Çıkmazı’ndan aşağı salınarak gelir dükkânlarını açarmış. Aynı antik tonozların üzerinde yer alan kendisine ait Yenigün Kahvaltı Salonu’nda 68 yıldan beri hizmet veren Eşref Bey’in geçmişte olduğu gibi bugün de hayatının çok büyük bir kısmı Tabak Köprü civarında geçiyor.
TABAK KÖPRÜ ÇIKMAZI SOKAĞI - NO: 12
Numara 12, sokağın Y şeklinin sola kıvrılan kısmında yer alan ve içinde yaşam olan tek ev. Bir göz oda olan Numara 12'de, 97 yaşındaki Şadiye Araç tek başına yaşıyor. Şadiye Hanım alzheimer hastası ve yatalak olduğu için, çıkmazın karşısındaki Alan Sokağı 13 numaralı kırmızı boyalı evde oturan ve bu mahalleye 25 yıl önce gelin olarak gelen Sabahat Halavut ona bakıcılık yapıyor. Sabahat Hanım (sağda üstte) , Şadiye Araç'a bakmak için gün içinde çıkmaza onlarca kez girip çıkıyor.
Şadiye Hanım, İsmail Araç'ın üvey annesi. Karatabak İsmail Usta'nın annesi Kıymet Hanım erken yaşta vefat edince üç çocukla zor durumda kalan babası Akif Bey, Şadiye Hanım ile evlenmiş ve üç kızları, bir oğulları olmuş. İsmail Bey, eskiden evlerinin geniş avlulu güzel bir ev olduğunu ve babasının evin avlusuna yeni odalar eklendiğini ve sonrasında da bu evlerin Numara 12 ile 14 olarak bölündüğünü anlatıyor. Şadiye Hanım’ın kızı Hatice Hanım evinin önündeki asmayı annesinin diktiğini; çiçeklerine, asmasına ve tavuklarına gözü gibi baktığını, şimdi ise hastalıktan dolayı hiçbirini görecek halinin olmamasına çok üzüldüğünü söylüyor.
1933 yılında yine Kale Mahallesi'nde başka bir evde doğan İsmail Araç çıkmazda 1938 - 1960 yılları arasında 22 yıl yaşamış. Çıkmazın başındaki çeşmede arkadaşları ile birbirlerini ıslatıp şakalaştığını ve yine çeşmenin başında oyun oynarken gelen geçenden Atatürk'ün ölüm haberini duyduğunu ve hemen koşup annesine anlattığını hatırlıyor. Günümüzde Bergama Müzesi’nin karşısındaki benzinliğin bulunduğu alanda hiçbir yapının olmadığı yıllarda bayramlarda ve kermeslerde oraya salıncaklar kurulurmuş; İsmail Usta da çıkmazdaki arkadaşlarıyla soluğu orada alırmış.
TABAK KÖPRÜ ÇIKMAZI SOKAĞI - NO: 14
Elektrik kaçağı ya da sobada bırakılan köz yüzünden yanan 14 numaralı hane tamamen harap ve oturulamayacak durumda. Yangından önce bu evde, birkaç yıldır cezaevinde olan Şadiye Araç’ın torunu Yavuz Araç yaşıyormuş.
TABAK KÖPRÜ ÇIKMAZI SOKAĞI - Numarasız
Numara 8’in hemen bitişiğinde dipteki, tokmağında yüzüklü kadın eli olan kahverengi demir kapının numarası yok çünkü evin esas girişi 14 Eylül İlkokulu'nun da bulunduğu Kadı Çıkmazı'nda bulunuyor. Baştan beri yüksek duvarlarıyla erişilemez hissi yaratan evin kapısından dut ağacı, terasından da asma dalları sarkıyor. Tabak Köprü Çıkmazı’ndaki kapısı evin ana girişi olmamasına rağmen çarşıya daha yakın olduğu için genelde buradaki kapısı kullanılıyor.