top of page

BİR MAHALLENİN KEŞFİ

"Bu çalışmanın tüm içeriğine ulaşmak için bilgisayardan görüntüleyiniz. 

Bu bölüm mobil görünüme uygun değildir."

“…Oysa kent geçmişini dile vurmaz. Çizik, çentik, oyma ve kakmalarında zamanın izini taşıyan her parçasına, sokak köşelerine, pencere parmaklıklarına, merdiven trabzanlarına, paratoner antenlerine, bayrak direklerine yazılı geçmişini, bir elin çizgileri gibi barındırır içinde.”

 Italo Calvino, Görünmez Kentler

 

Modern kentler, düşünce biçimlerimizden sosyal ilişkilerimize kadar birçok olguyu belirler; alışkanlıklarımızı, davranışlarımızı ve duygularımızı etkiler. Modern kentlerde yaşadığımızı bize hissettiren hiç kuşkusuz gündelik hayatın rutinleri değil, sapmalarıdır. Yaşamı en çok arabalarımızdan inip, kentlerin dar sokaklarında, çıkmazlarında bilinmeyene doğru yürüdüğümüzde hissederiz. Merlin Coverly’nin deyimiyle “Çevreyle yalnızca kuşbakışına karşı direnilirse bir bağ kurulabilir; zira aşağıdakilerin, yani aylakların, yani amaçsızca gezinerek, tanımsız uzamda sürüklenenlerin hikayesi yer seviyesinde, adımlarla başlar.” Antik Yunan’daki filozoflardan, 19. yüzyılın modern kent karakteri flanöre, modern kenti ve kent hayatını problem edinen, hayatın sanata, şiire dönüşeceği devrimler hayal eden avangard sanatçılardan, kent gezginlerine ve yürüyüşlerini sanatının odağı haline getiren günümüz sanatçılarına kadar yürüyüş, hem bir deneyim hem de radikal bir tutumdur. Kentliye yüklenen tüketim eyleminin yanı sıra, modern şehir planlamasını hız, verimlilik, düzen gibi olgular belirler. Bu olguların aksine ve gündelik dolaşma eyleminin dışında yapılan yürüyüşler, bakılanı ama görülemeyeni belirginleştirir. Beden, zihinle birlikte hareket ederken yeni bir deneyim alanı yaratır. Bu deneyim alanın bireysel bellekte bıraktığı her türlü izin; olayların, görüntülerin, mekanların, seslerin hatta kokuların kayıt altına alınması özellikle kentlerin çok hızlı dönüştüğü günümüzde, geleceğe aktarılması açısından da önem taşır. Tüm bunlardan yola çıkan serginin “Bir Mahallenin Keşfi” bölümü, modern şehirlerin kurulmasıyla birlikte 1960’larda kentlerin karmaşıklığı ve yoğunluğunun bireyi çevresine karşı duyarsızlaştırdığını savunan avangard sanat akımı Situasyonist Enternasyonel tarafından ortaya atılan psikocoğrafya kavramı etrafında şekilleniyor ve yürüme eylemini merkezine alıyor. 

Sergi, fotoğrafçılar ve görsel sanatçılardan oluşan proje katılımcılarının, bir duyumsama ve deneyime dayanan psikocoğrafyanın yöntemlerini kullanarak, antik Pergamon’da yer alan Kale Mahallesi’nde gerçekleştirdikleri bir günlük yürüyüş deneyimini anlatıyor. Renkli, katmanlı dar sokakları, yokuşları, çıkmazlarıyla kent merkezinden farklı bir mekan algısına sahip bu mahallede yürüyerek kaybolmayı deneyen katılımcılar, bakkalların süpermarketlere, Arnavut kaldırımlarının asfalta, çıkmazların caddelere, taş duvarların betona direndiği mahallede oluşturdukları anlatılarıyla bir mahalle temsilini ortaya çıkarıyor ve mahalle belleğini bu öznel anlatılarla bir anlamda yeniden inşa ediyor.

Kimi kendini yabancı hissettiren her şeyin peşine takılarak gerçekleştirdiği yürüyüşünde evlerin duvarlarından dışarıya taşanları anlatırken yabancı olmak üzerinde duruyor; kimi mahalleyi, taşların arasından çıkan bitkileriyle ancak yürürken duyabileceğimiz bir ses olarak betimliyor. Kapılarına kilit vurulmuş artık içinde yaşam olmayan evlerde, kilitlemek ve kapatmak yerine, açmanın anlamı sorgulanıyor. Kapatmaktan çok açmayı, kilitten çok anahtarı düşündürüyor. Sergideki bir çalışmada, dar sokaklar ve yokuşlar üzerinde kat kat biriken mahalle temsili üç boyutlu yerleştirmelerle karşımıza çıkıyor. Mahallenin geçmişine ve bugününe evlerin mimarisinde kullanılan devşirme malzemeler üzerinden tanıklık ediyoruz. Kentlerde artık pek de yeri olmayan kapı önü merdivenlerinin vakit geçirme mekanı olabildiğini görüyoruz. 

Baudelaire, hafızayı ve gerçekliği “yazıldıkça silinen” bir palimpseste benzetir. Birbirinden bağımsız katmanlar oluşturan; zamanın, kavramların, fikirlerin aynı yüzeyde buluşmasını palimpsest kavramı üzerinden ele alan çalışma ise bu buluşmayı Kale Mahallesi’nde geçmişin ve bugünün duvarlardaki izleriyle görünür kılmayı deniyor. Hafızamız gibi bu duvarlar da yazıldıkça siliniyor. Başka bir çalışma da ise bir köpek takip edilerek mahallenin sınırlarında ve tekinsiz sokaklarında gerçekleşen yürüyüş deneyimi aktarılıyor. Ayna metaforuyla Kale Mahallesi kırık bir aynanın parçalarına benzetiliyor, bugün geçmişle birleştirerek yeniden inşa ediliyor.

Atılamadığı için evin önüne koyulan nesnelerin aynı zamanda vedalaşamamakla da ilgisi olabilir mi, diye soruyor başka bir çalışma. Kamusal ve özel alanın iç içe geçmesi, evlerin önlerine konulan kanepeler, koltuklar ve ev içi eşyalarına odaklanarak anlatılıyor. Bir evin oturma odasından geçermiş gibi geçiyoruz mahallenin sokaklarından. Sonra bitkiler sarıyor etrafımızı; sarmaşıklar, sokakların süsü akşamsefaları… Sadece etrafını çevirmek anlamına gelmeyen “sarmak” bu mahallede aynı zamanda geçmişi de kucaklamak anlamına gelebilir mi, sorusunun cevabını taş duvar dokularında arıyoruz. Bazen de mahallenin terkedilmiş evlerine giriyoruz. Evi koruyan bir muska, duvar sıvasının ardından çıkan bir desende geçmişin izini süren aylağın anlattığı hikayeyi izliyoruz. Yürüyüşün belleğimizdeki izleri ortaya çıkaran doğası, bizi kendi geçmiş deneyimlerimize de götürüyor, hatırlatıyor çünkü her deneyim bir iz bırakıyor hafızamızda. Sergide geçmişteki zihin kayıtlarının nasıl tekrarlandığını anlatan başka bir çalışma ise görsel bir bellek haritası çıkarmayı denerken aynı zamanda mekanların ve nesnelerin sokağa bıraktığı gölgeleri takip ediyor. Antik dönemlerdeki yöntemlerle Bergama’da üretilen parşömen kağıdına güneş baskı tekniğiyle Kale Mahallesi’ndeki bitkilerin gölgesini bir iz, bir bellek kaydı olarak bırakıyor.

Kale Mahallesi’ndeki yürüyüş deneyimlerinin bireysel anlatılarla aktarıldığı tüm bu görsel üretimler ve fanzinler, bizi bize anlatan bir yansıma belki de; beliren, kaybolan, farklılaşan, üst üste yığılan, iç içe geçen zaman parçaları gibi. Yıllar içinde değişse de dar sokakları, farklı mimarisi, renkli duvarları, gizemli avluları, tekinsiz sınırları, çıkmaz sokakları ve sarıp sarmalayan doğasıyla duygularımızı biçimlendirmeyi ve ruhumuzu kucaklamayı sürdürüyor Kale Mahallesi. Modern kentlerin aksine geçmişin izlerini de ‘bir elin çizgileri’ gibi barındırıyor içinde.

 

Günseli Baki

Sarı Denizaltı Sanat İnisiyatifi

keşifler

arzu ece şahin

Kale_fanzinler_DSC02729_dekupe_72dpi.png

BİR MAHALLENİN KEŞFİ

ayfer yıldız

Kale_fanzinler_DSC02734_dekupe_72dpi.png

BİR MAHALLENİN KEŞFİ

burcu ışık

Kale_fanzinler_DSC02733_dekupe_72dpi.png

BİR MAHALLENİN KEŞFİ

eren sulamacı

Kale_fanzinler_DSC02730_dekupe_72dpi.png

BİR MAHALLENİN KEŞFİ

fatih kurunaz

Kale_fanzinler_DSC02740_dekupe_72dpi.png

BİR MAHALLENİN KEŞFİ

nesrin ermiş pavlis

Kale_fanzinler_DSC02744_dekupe_72dpi.png

BİR MAHALLENİN KEŞFİ

pınar boztepe mutlu

Kale_fanzinler_DSC02738_dekupe_72dpi.png

BİR MAHALLENİN KEŞFİ

rabia başa

Kale_fanzinler_DSC02727_dekupe_72dpi.png

BİR MAHALLENİN KEŞFİ

seda tulun

Kale_fanzinler_DSC02725_dekupe_72dpi.png

BİR MAHALLENİN KEŞFİ

tuğba yılmaz

Kale_fanzinler_DSC02725_dekupe_72dpi.png

BİR MAHALLENİN KEŞFİ

Kale-Mah.jpg
bottom of page